Takvimler hüzne bir bir kol kanat gerip, kendini onda yok etmeye hazırlanırken; biz umuda sahip çıkalım a dostlar…

Sonbahar hep mi hüzün getirir, hep mi soğuktur? Kim demiş?! Sonbahar kimine en güzel günlerini hediye eder.

Bize bu mevsimi yanlış tanıttılar… Her şeyi damgaladığımız gibi onu da dış görünüşü ile yargıladık. Ara sıra içinde gizlenen güneşinin bizi kandırdığını hissettik. Ondandır ki bu güneşe bir de; “yalancı güneş, aldanma” dedik. Nasihat ettik herkese… Tembihlediğimizin doğruluğunu ise günlerin sıcak gibi görünüp, soğuk olması ile onayladık. 

Belki de bu güneş, soğuk günlerde bile umut ışığını hayatımızdan hiç kaybetmeyip ona sahip çıkmamız gerektiğini anlatıyordu bize... Ardında gizlenen anlamı düşünmek yerine, hissettiğimiz ile hüküm verdik. 

Bu huyumuzdandır ya her şeye, herkese ön yargılı oluşumuz… 

Fakat Eylül ayının farklı bir tılsımı var bence... Çoğu yazar ve şairin bu aya birçok eser ithaf etmesinin sebebi olsa gerek… Bu ayın çoğu insanın hayatında, iyi ya da kötü dönüm noktalarına ev sahipliği yaptığına inanıyorum. Tıpkı benim hayatımda da olduğu gibi…

Benim en güzel hikâyem de yıllar öncesindeki bir senenin sonbahar mevsiminde başladı. Ağır aksak çıktığım bir yolun ilk adımıydı bu… Baharın sonuna gelmiş, kışa hazırlanırken günler; insanın yüreğinde bir anda mevsimler karışıp bir bir çiçekleri tomurcuklanmaya başlar mı? Benim başlamıştı. 

Bir Kasım ayıydı. Adını alan çiçeğe benzemişti günlerim… Karı kışı, soğuğu, ayazı dinlemeden başını toprağın altından olanca cesareti ile çıkarmıştı. Ne olursa olsun en çetrefilli zamanlarda dahi her şeye göğüs germişti. 

Kader gayrete âşık derler ya… 

Doğduğum aydı. Umudumda o ayda doğmuştu. 

O günlerin üzerinden seneler geçti. Ve bir Eylül geldi çattı ömrüme… O ufak tomurcuklar çiçeklendi ve güzelliğini sergilemek için cesaretlendi. Ete kemiğe büründü. Ele avuca sığdı. O anda insanın hayallerine dokunabileceğine inandım. 

Ufak bir Eylül meselesi işte… 

Yirmi iki Eylül... Tabuları yıktığım ve benim için imkânsız gibi görülen şeyleri yaptığım gün… Eskilerden süregelmiş adet ağı, karışık bir kültür… Örümcek yuvalarına aldırış etmeden, korkularımın üzerine giderek, parçalayıp, ezip geçtiğim gün… 

Kendi duygu ve düşüncelerimi kitaplaştırıp, dünyaya getirdikten sonra bir de bunu bir tanıtım günü ile taçlandırdığım gündü o gün. “Kalemin Dört Mevsimi” bu yolun ilk adımı oldu. 

Bir kadın isterse yapamayacağı şey yoktur. Ben yaptığım ve yapacağım şeylerden dolayı hiç pişmanlık hissetmedim, hiç tereddüt etmedim. 

Kadın sadece evlenip, çocuk sahibi olmak, evi çekip çevirmek için yaratılmadı. Kadın geleceği inşa edecek olan en kutsal varlıktır. Ve güzel işler yapmalıdır. 

Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Akıl etmez misiniz? Düşünmez misiniz?” diye buyururken cinsiyet ayrımı yapmadı. 

İnandığınız şey eğer doğruysa asla peşini bırakmayın a dostum!