2019 yılının neredeyse ikinci ayını da bitirmek üzereyiz. Ekonomik darboğazın yaşandığı günümüzde firmalarımız neler yapmalı? Hangi süreçleri yönetebilen firmalar bu dönemde ayakta kalabilir? Bugünkü yazımızın konusu olmakla birlikte genel makro ekonomik bağlamda bu aşamaya nasıl geldik?  kısa bir analiz ve kısa vade de ise çözüm yolu ne olmalı? Sorularının cevaplarını bu yazımda bulmaya çalışacağız.

KRİZLER İKİYE AYRILIR 

Ekonomik bağlamda krizleri “Yıkıcı” veya “Düzeltici” krizler olarak ikiye ayırabiliriz. Örneğin 2001 yılında yaşadığımız kriz, yıkıcı olmaktan ziyade düzeltici bir etki ile ekonomik yapıyı yeniden düzenleme fırsatı sunmuştu.  Özellikle mali sektör (bankacılık) yeni oluşturulan kurumlar  (BDDK vb.) ile sonraki ekonomik şoklardan hızlıca çıkmamızı sağlayacak bir yapı oluşturuldu. O günlerden bugüne kadar birçok ekonomik sıkıntılar yaşasak bile mali sektörde hiçbir zaman olumsuz etki görmedik. Örneğin son yaşadığımız ekonomik darboğazda bile “Mali Sektör” dimdik ayakta iken, maalesef  “Reel Sektör” çok büyük sıkıntı içinde.  Dolayısıyla şu anki ekonomik durumumuz, reel sektörde yeni bir düzeltici etkinin sinyallerini vermekte. Bunu görmezden gelirsek, ilerleyen aşamalarda kümülatif olarak biriken sorunlar yıkıcı bir etki oluşturma ihtimalini kendi içerisinde barındırır. 

MEVCUT EKONOMİK SIKINTININ ÖNCEKİLERDEN FARKI NE?

Ülkemizde daha önceden yaşadığımız ekonomik problemlerin çoğu ya “Kamu Kaynaklı” ya da “Mali Sektör” kaynaklı idi. Günümüzde ise “Reel Sektör” kaynaklı.  Özellikle kur saldırıları neticesinde iş dünyası bu sürece büyük bir borçla yakalandı. Dolayısıyla şu an yaşadığımız problem, özel sektörün borç riskinin tüm ekonomiye ve dolayısıyla bize yansıması olarak değerlendirebiliriz. Örneğin Kamu borcunun GSMH’ya oranı birçok Avrupa ülkesinden daha iyi bir durumda iken, mali diğer bir ifadeyle finans sektöründe ise her şey yolunda. 

GEÇMİŞİN İZİNDE: SUNİ BÜYÜMEDEN EKONOMİK KÜÇÜLMEYE

2008 krizinin ardından toparlanmaya çalışan dünya ekonomisinde özellikle tüm dünya ölçeğinde 2010 ve sonrasında bol likidite dönemine girildi. Bu süreç uzun bir dönemde devam etti. Ülkemizde bol likiditenin nimetlerinde faydalandı. Ayrıca TL’nin döviz karşısında değerli olması yurtdışı borçlandırmayı cazip hale getirdi. Dolayısıyla ülkemize akan para, maalesef ki “İnşaat Sektörüne” aktarılmaya başlandı ve ülkemiz, günümüze kadar olan süreçte suni kaynaklı bir büyüme sürecine girdi. 

YANİ 

Bol likidite ve ucuz borçlanma ile gelen para, üretken olmayan kesimlere aktarıldı ve yavaş yavaş suni bir büyüme ile bugünlere geldik ve şu anda küçülme süreci ile devam etmekteyiz. 

ALAN MEMNUN SATAN MEMNUN 

Kimse kendini aklamaya çalışmasın. Bu suni büyümenin aktörlerinde birisi kamu olduğu kadar iş dünyasının ta kendisidir.  Baktılar ki inşaatta para var. İnşaat yapıp satmaya başladılar hem de günümüzde ki reel olmayan daire fiyatları ile koca bir balon fiyatlardan oluşan daire ve mülkleri bize miras bıraktılar. Bu inşaatçıların birçoğu da ülkemizdeki büyük firmalardır. Bu dönemde nereye baksan herkes müteahhitti. Dolayısıyla hükümet bu dönemde ekonomik bağlamda yapısal reformları hayatı geçirmezken, İş dünyası da üretken kesimlerden çıkıp inşatta doğru kaymaya başladı. Yani inşaat sektörünün etkisiyle büyüme rakamlarından memnun olan hükümet ve bu süreçte oldukça iyi para kazanan inşaat sektörü… 

GÜNÜMÜZE GELİRSEK

2018 Ağustos kur saldırıları ile iş dünyası ve ekonomik yapıyı aşama aşama değerlendirmek istersek; 

  • Kur şoku etkisi 
  • Artan Konkordatolar 
  • GÜVEN ortamının bozulması (kelli felli firmalar konkordato veya iflas veriyor normal firmaların hali nasıl olur? Peşin satışa geçiş) 
  • Bunların sonucunda vadeli satış modelinde kırılmalar meydana gelmesi 
  • İç piyasadaki nakit sıkıntısı 
  • Artan Enflasyon
  • Artan faiz oranları  

Özellikle vadeli satış modelinde meydana gelen kırılmalar şu anki sıkıntıların en önemli problemlerinden birisi.  Ülkemizde firmalar iki şekilde kendilerini finanse ederler. Birincisi;  bankalar kanalı ile diğeri ise, çek ile yani vadeli satış ile finanse ederler. Bir firma malı alırken çeki verir. Çeki alan firma kendisi hammadde alırken bu çek ile kendini finanse eder ve çek piyasada dolaşarak birçok firmayı reel anlamda para olmadan finanse eder. Ülkemizdeki finansman modeli budur. 

Esas problemi maddeler halinde özetleyerek sıralarsak; 

  • Vadeli satım modelindeki kırılma 
  • Finansman problemi (şu an 3 kamu bankası ile bu problem aşılmaya çalışıyor ) 
  • GÜVEN problemi  (Şu an ekonomimizdeki en büyük problem) 

BU SÜREÇTE FİRMALARIMIZ NE YAPMALI? 

Şu anki durumu firmalarımız açısından değerlendirirsek “ayakta kalabilmek” en önemli prensiplerinden birisi olmalıdır. Yani düşen cirolar ya da kâr kayıplarından ziyade ayakta kalabilen firma becerisi ve yeteneği kullanılmalı. Bunun için firmalarımızın; 

  • Açık pozisyonu olmamalı (firmanın gideri döviz, geliri TL ise ve bu oran yüksekse firma açık pozisyon taşır ve en riskli firmalardan birisidir.)
  • Likit olabilme ve likit sürecini yönetebilme yeteneği
  • Toplam satışlar içinde vadeli satışları minimuma indirebilme becerisi
  • Alacak yönetim becerisi
  • Minimum stokla hatta sıfır stok ve sipariş üzeri çalışabilme yeteneği olan firmalar bu süreçte ayakta kalabilir ve düzelme sinyalleri ile birlikte ciro ve kar artışlarına hızlı geçiş yapabilirler. 

İÇ PİYASAYADAKİ SIKINTILI DURUM KARŞISINDA… 

2019 ve sonrası için, İç piyasadaki bu darboğazdan kurtaracak iki iş sahası var. Bunlardan birincisi İHRACAT diğeri ise, TURİZM yani döviz kazandırıcı faaliyetler. Firmalarımız bu süreçte özellikle ihracat pazarları ile çalışma yapmak ve ihracat yapmak durumundalar. 

KISA VADE DE MAKRO ÖLÇEKTE NE YAPILMALI?

  • Öncelikle GÜVEN problemi aşılmalı. Bu kapsamda vadeli satışların önünü açabilmek için Eximbank’ın ülke içerisine vermiş olduğu “alacak sigortası” hizmeti anlatılmalı ve şu an yüksek komisyonlar içeren alacak sigorta hizmet bedelleri minimuma indirilmeli 
  • Factoring (alacak yönetim)  firmaları hükümet tarafından organize edilmeli ve hizmet bedellerinin minimuma indirilmesi için çalışma yapılmalı 
  • Bu iki modelden hizmet alacak firmalara hızlı bir şekilde yeni bir teşvik modeli getirilmesi gerekir.
  • KDV düzenlenmesi yapılmalı.  Özellikle vadeli satış yapan firmalar fatura kesmekte, mal bedelini belki 5 ay sonra almakta fakat mal veya hizmet sattığı firma adına ödediği KDV’yi peşin ödemekte. Dolayısıyla KDV ödemeleri ile ilgili bir düzenleme ve bu sorunun çözümü de iç piyasayı hareketlendirici bir etki oluşturur.
  • AB’nin Türkiye’ye söz verdiği Vize Muafiyeti için hükümet, AB’ye baskı yapmalı, gerekirse göçmen anlaşmasını baskı unsuru olarak kullanmalı. (Mademki İhracat kurtarıcı bir faktör. Vize muafiyeti olursa ekonomide özellikle ihracatta hayal edemeyeceğimiz bir MOTİVASYON etkisi oluşturulmuş olur.

SONUÇ: Ekonomi beklenti yönetimidir. Motivasyon ise bunun ön koşullardan birisidir.