Binlerce yıllık vaat edilmiş topraklara doğru yürüyüşün en önemli bölümleri Anadolu yollarında sürmüş ve hala sürmekte.

Amacı vaat edilmiş topraklar olan bu yürüyüşün, bir görünmeyen , bir de görünen adları; 

Görünmeyen amacı o ülkede çatışmalar çıkarmak, ülkeyi kaosa sürüklemek,bölmek, yok etmek. Kendilerinin etkili ve yetkili hatta sahibi olabileceği yurtlar açmak.

Görünen adları genellikle;

Özgürlükler,

İstibdattı ortadan kaldırmak,

Barış,

Demokrasi,

İnsan hakları,

İnanç özgürlükleri,

Medeniyetler ittifakı,

Halkların kardeşliği,

Bağımsızlık hareketleri,

Çevrecilik,

Gibi insanların içinde rencide olmuş, ezilmiş duyguların tatmin, özlemini çektikleri fikir, düşünce ve duygularla samimice belirledikleri hedefleri gerçekleştirmek  için çıktıkları yollarda, onların kurdukları resmi ya da gayri resmi organizasyonların içine sızarak, onlardanmış gibi görünerek, hatta onlardan bile daha samimi bir ruha bürünerek  kendilerine yol açma faaliyetlerini bu topraklarda hep gördük.  

Belki sadece bu topraklarda değil  bütün dünyada benzer olaylar var ama en önemli geçiş noktası,  bilinç, düşünce, coğrafya, insanlık kültür olarak  ülkemiz olduğundan, en önemlileri bizim topraklarımızda cereyan ediyor.

Her defasında bu millet bu oyunları bozmasına rağmen…

Ama 15 Temmuz çok farklı.

Bu sefer ki Truva  atıçok farklı.

Halkın yok sayılmış  inançları,  eğitim özlemi ve dünyaya açılma hayalinin ruhunu ele geçirerek oynanmış bir oyun.

Belki de en tehlikelisi.

Mısır, Libya, Tunus ve Suriye’den sonraki en tehlikeli iç savaşın hazırlanma girişimi.

Yıllarca bu Truva atının içinde bir şeyler olduğunu bildik.

Hatta kim olduklarını da.

Ama ispat edemedik.

Suçüstü yapamadık.

Rahmetli Ecevit birileri düğmeye bastı dedi.

Kontra gerilla dedi .

Adını bile bildiğimiz bu ülkelerle olayın hemen ardından hiçbir şey yok gibi  ilişkilerimizi  sürdürdük.

1970 yılında CIA Türkiye ajanı Paul Henze  1980 darbesini  Başkan Carter’a ‘’bizim çocuklar başardı’’  diye haber verirken en açık delil buydu. Ama ona rağmen resmen itham edecek kadar değildi.

Resmen delil olsa bile suçlusunuz diyecek kadar ne güçlü idik ne kendimize öz güvenimiz vardı.

O zamanlar Ülkemiz için Amerika’nın elli ikinci eyaleti gibi söylentiler el altından piyasada dolaşıyordu. Milletin kulağı alıştırılıyordu.

Kimin ne olduğu o zamanlarda bir süre konuşulur, unutulurdu.

Kimine ihale, kimine makam, kimine iktidar, kimine basın imparatorluğu gibi köşe taşı mutluluk hapları ile kamuoyuoluşturucuların imkânları kuvvetlendirilir,   halkın dikkati bilinçaltı mesajlarla başka tarafa yönlendirilirdi.

15 Temmuz çok farklıydı.

Bir kere %99’u Müslüman bir toplumun her kesimini bir şekilde hoş edecek bir örgüt Truva atı olarak seçilmişti.

Esnafı yurt dışına açıyor, esnaf iş adamı oluyor,

Fakir insanların çocukları hayal edemedikleri yerlere geliyor.

Her düşünceden herkes, sağcı solcu, inançlı inançsız herkesin açık ya da gizli bir şekilde ikna edildiği kendinden bir şeyler bulduğu birörgüt imkânlar oluşturarak tam onların istedikleri Truva atı haline geliyordu.

Örgüte  girmek, okullarında okumak başarıların kapılarını aralıyordu.  

İçinde bulunduğu devlette, artık iktidardan bile etkili idiler.

Belki birçok insanın hiç fark edemeyeceği şekilde.

Darbe sonrası bu Fetö örgütüne yardım yataklık, hatta üye olarak toplumun ummadığı insanların yer alması Matruşka gibi iç içe geçmiş faklı cins Truva atları gibiydi.

Nitekim orduda bazı rütbeliler hiç alakası olmamasına rağmen vaat edilen yüksek rütbeler için darbeye katılıyordu.

Alakasız gazeteciler örgütün açık ya da gizli savunucuları olmuştu.

Her balığı avlayacak bir yem vardır misali,   herkesin hayaline yakın bir vaat icat edilmişti.

Önce 2016 Sonbahar, Sonra Temmuz 16 gece, ve 15 Temmuz akşamı şeklinde tarih ve zaman değişikliği ile sık sık karar değiştiren darbeciler, bu manevraların etkisi planları bozulmuş panik halinde darbeye kalkıştılar.

Belki de yol arkadaşlığı yaptığı devletler ya da güçler tarafından uzun vadeli  devleti ele geçirme operasyonunu, onları kalkışmaya zorlayarak darbeyi icraat koydular.

Bu acelecilik  hem örgütü hem de onlarla hareket eden güçleri ve devletlerin kapana kısılmalarına sebep oldu.

ABD Dışişleri Bakanı 16 Temmuz sabah erkenden ‘’Aptalca bir Kalkışmaydı’ derken seslendiği kesim sanki dünya değil darbecilerdi.

Artık sizinle gözükmeyeceğim, devlet, devlet ile ilişki kurar siz başınızın çaresine bakın der gibiydi.

Aynı zamanda darbeyi kabul etmişti, aslında.

Ama sonrasında sanırım hesapları istedikleri gibi olmadı. Hala açık bir şekilde kabullenemiyorlar.

Tıpkı Avrupa birliği üyeleri,  Almanya Yunanistan ve diğerlerinde olduğu gibi.

Öyle bir kapandı ki işi biraz da zamana bırakarak bu bataklıktan kurtulma yolları arar gibiler.

Cumhurbaşkanımız ve ekibi olmasaydı sanırım bu operasyon hiç de öyle sanıldığı gibi bitmeyecekti.

12 Mart Muhtırası gibi bir mektupla, Devleti teslim eden Demirel’i düşününce, 12 Mart muhtırasından çok daha güçlü bu kalkışma ile devleti teslim edebilecek yöneticilerle iyi ki yönetilmiyorduk.

Çile, içinde dermanı olan hastalıktır. 

İnşallah bu musibetten hakka, adalete, liyakate dayalı bir devlet düzeni çıkar.

Akrabacılık, aşiretçilik, hemşehricilik, cemaatçilik, okulculuk, devrecilik,  tertipçilik ,particilik gibi devlet içinde paralel menfaat grupları oluşturacak hastalıklarından kurtuluruz.