15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN SOSYO-PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Tüm toplumu etkileyen ve temel insani değerleri ve yaşamın bütünlüğünü hedef alan 15 Temmuz darbe girişimi gecesi hepimiz birer vatandaş olarak ilk etapta ne olduğunu anlamadık. Ta ki TRT' de bildiri okunması ve Cumhurbaşkanımızın çağrısından sonra durum netleşti ve Türk halkı tarafını belli etmekte tereddüt bile etmedi.

İsterseniz bu sürecin topluma etkileri ve dolayısıyla insanları nasıl etkilediğini de ele almaya çalışalım. Darbe gecesi, halka evinde, sokakta ya da iş yerindeyken savunmasızlığı, çaresizliği, korkuyu yaşattı. Toplum geceden sabaha kadar olanları televizyonlarından ya da belki sokakta birebir şahit olarak aksiyon filmi gibi izledi.  O gece yaşanan dehşet anları tabiri caize kafamıza kazındı. Köprülerin askerler tarafından kapatılması, ordunun başındakilerin rehin alınması, sokakların, meclisin f-16'larla bombalanması hatta insanların üzerine bomba yağdırılması, yanı başımızdaki insanların kanlar içinde yere yığılışı, camilerden okunan selalar vs. Tüm bu kareler hafızalardan kolay kolay da çıkacak gibi görünmüyor. Binlerce kişi ise bu yaşanan travmatik olayları sadece hafızalarından değil, bedenlerinden, sağlıklarından da kolaylıkla atabilecek gibi görünmüyor.

Bugün itibariyle çok net bir şekilde ifade edebiliriz ki, darbe girişimi gecesi 7'den 70' e kadar bir çok kişinin, az ya da çok travma yaşamasına neden olmuş gibi görünüyor. 

Psikolojik travma kişilerin hayatını,vücut bütünlüğünü ya da ruhsal dengesini tehdit eden, ve duygusal anlamda üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar, deneyimler veya durumlardır (Pearlman & Saakvitne, 1995). Bir olayın travmatik etki yaratıp yaratmaması tamamiyle kişinin bu olayı algılayış biçimine ve bu olayın hayatını, duygularını ve düşüncelerini ne kadar olumsuz etkilediğine bağlıdır. Bu anlamda travma kişisel bir deneyimdir ve her birey her olayı farklı değerlendirir. Olaylar kişileri farklı şekillerde etkileyebilir. Aynı olumsuz deneyimleri yaşamış bireylerin bazıları için bu travma yaratabilirken, bazıları için yaratmayabilir. Bu nedenle yaşanan bir olayın travmatik olup olmadığını ortaya çıkarmaktan ziyade bu olayın kişiyi duygusal anlamda nasıl etkilediğine bakmamız gerekmektedir.

Travmatik yaşantıların fiziksel ve ruhsal etkileri sadece olduğu zaman dilimiyle kısıtlı değildir, birçok travma, günleri, ayları hatta yılları aşan fiziksel ve de özellikle ruhsal etkilerle sonuçlanmaktadır. Travmanın fiziksel etkileri, travmatik yaşantıya maruz kalan kişilerle kısıtlı iken, ruhsal etkileri ise travmaya maruz kalanlarla birlikte maruz kalanların yakınlarını hatta hiçbir yakınlığı olmayıp sadece travma anına tanık olanları da etkileyebilmektedir. Burada önemli olan durumlardan birisi travma anına tanıklığın sadece olay yerinde bulunmayı kapsamadığıdır, tanıklık görsel, işitsel ya da yazılı basın veya sosyal medya aracılığıyla da olabilmektedir. Böylelikle, sonuç olarak bazen travmatik bir olay bütün bir toplumu etkiler hale gelebilmektedir

Fiziksel, duygusal, cinsel istismar, fiziksel ve duygusal ihmal, aile içi şiddet, saldırıya uğramak, ya da bir saldırıya tanık olmak, trafik kazaları, hayatı tehdit edebilecek hastalıklara yakalanmak ya da yakalanan birini tanıyor olmak, doğal afetler, savaş, işkence gibi olay ya da durumlar sonrasında psikolojik travma görülme olasılığı yüksektir. Genel olarak, psikolojik travma oldukça stress yaratan durumların kişinin güvende olma duygusunu zedeler ve kişide çaresizlik, yalnızlık ve tehlikeli bir dünyada her an zarar görebileceği hissi uyandırır ve onları tehlikelere açık hale getirir.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi gecesi yaşananlar, toplumsal travma ihtimalini de artırmaktadır. Toplumsal travmada, kişinin hem dahil olduğu topluma hem de öteki toplumlara olan düşünce ve inancının sarsıldığı görülmektedir.

Geçmiş yaşantılar, deneyimler yeni psikolojik travma durumlarında, ilk kez karşılaşanlara oranla daha az etkilenirler. 1980 askeri darbesini yaşayanlar, 28 Şubatı bizzat yaşayanların 15 Temmuz gecesinden daha az etkilendikleri ve tepkiselliklerini daha çabuk gösterebildikleri görülmektedir. Ancak, ilk defa bir darbe gerçeğiyle karşılaşan bireylerin hiç şüphesiz daha çok etkilendiklerini söyleyebiliriz. Lakin yine de yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi ve travmanın şiddeti, travma anında ve sonrasındaki sosyal-toplumsal-ekonomik destek düzeyi gibi faktörler de travmaya verilen yanıtı etkileyebilir ya da tetikleyebilir. 

Travmanın ardından kimisinde erken dönemde ortaya çıkan belirtiler olduğu gibi uzun dönemde kendini gösteren belirtilerin de olabileceği bilinmelidir. Başlangıç dönemde, kişiler olayları, mevcut belirtileri fark etmekte ve anlamlandırmakta güçlük çekerler. Duygularımızı, hislerimizi hepimiz farklı farklı gösteririz ya da göstermeyiz. 

İnsan psikolojisinde kaygının temel gelişim sebebi belirsizliğe karşı olan tahammülsüzlüktür. 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımız, yaşam biçimlerimize ve günlük rutinlerimize yönelik bir ciddi tehdit oluşturduğu için, bütün siyasi görüşlerden bağımsız olarak, sadece insan olmuş olmanın gereği, bütün milletimiz de ortak bir kaygı etkisi oluşturmuştur. Maalesef bu etki sadece o geceyle sınırlı kalmamıştır.

Bir çok kişi olaydan saatler ya da günler sonra savaş uçağı seslerini kulaklarında ya da bomba sonrası ortaya çıkan barut kokusunu duyabilir, sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi algılayabilir. Bazılarında dikkat ve odaklanma sorunu ortaya çıkabilir. Kimi zaman gece uykudan kabuslarla uyanabilir, uyku sorunları yaşanabilir. Tüm bu psikolojik sorunların yanı sıra baş ağrısı, göğüs ağrısı, mide yanması/bulanması, kalp/boğazda sıkışma, titreme ve çarpıntı gibi fiziksel belirtilerinde ortaya çıkabileceğini de hesaba katmak gerekir. 

Tüm bu belirtiler herkeste ortaya çıkmayabilir ya da kısa süre içinde kendiliğinden de geçebilir. Ancak bir kısmı da iyileşme göstermiyor ve kronik bir hal alarak travma sonrası stres bozukluğuna dönüşüyor. Ruhsal travmalarda yaraların sarılabilmesi için birliğin ve dayanışmanın güçlenmesi ile güvenlik zemininin yeniden yapılanması sağlanabilir. Bu süreçte yapılan en büyük hata duygu ve düşüncelerin bastırılmaya çalışılmasıdır. Gerginlik ve ayrıştırmanın yaşandığı süreç devam ederse, kişiler arasında mesafeler artabilir ve toplumun güvenlik zemini sarsılabilir. Toplumun her kesimini örseleyen bu darbe girişimi sonrası toplumun güvenini sağlamaya yönelik tüm girişimler, birlik olma duygusu ve dayanışmanın güçlenmesi travmanın onarım sürecinde bu konuyla ilgilenen uzmanlar yardımcı olacaktır.

Kaynak:Seta: 15 Temmuz Darbe Girişimi Toplumsal Algı Araştırması, Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık a.ş., İstanbul