Ülkemizde Cumhuriyet döneminde yapılan darbeler zincirinin birincisi Başbakan ve iki Bakanın idam edildiği 1960 Darbesi,  ikincisi 1971 muhtırası, üçüncüsü de 12 Eylül darbesidir.  

Her darbenin kendince gerekçeleri vardır. Gerekçelere pek ihtimam göstermemek gerek. Zira bazı gerekçeler olmadığında, oluşturulur. Aynı 12 Eylül'de olduğu gibi. Yapmak istenilene en âlâ kılıftır gerekçe oluşturmak…

Bu gerekçeler günü gelir, aynı silahın aynı gün iki farklı uçtan kişilerce kullanılması sonucu ölüm olur, gün gelir aslında faili belli olan bir faili meçhul olur, gün gelir bir suikast olur ve gün gelir bir darbenin alt yapısını oluşturmak olur.

70’li yılların ikinci yarısı, Türkiye’de ardı ardına katliamlar başlıyor. Taksim olayı 34 ölü, Maraş olaylarında Alevi Sünni çatışması 105 ölü, Çorum olaylarında Alevi Sünni çatışması 57 ölü…

Ayrıca Beyazıt'ta öğrencilerin üzerine bomba atılması ile 7 öğrenci hayatını kaybediyor, 40’dan fazla öğrenci yaralanıyor, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu gelini ve 2 torunuyla birlikte paket bomba ile, Gazeteci Abdi İpekçi silahla taranarak, Türkiye İşçi Partili 7 genç evlerinde boğazları kesilerek öldürülüyordu.

Anarşik olayların yanı sıra Türkiye'nin ekonomik durumu da iyi değildi. Dış ticaretteki sıkıntı, dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından "70 sente muhtacız" sözüyle özetleniyordu. Dış ticaretteki açık artmaktaydı. Yurt içinde ise işsizlik ve kıtlık söz konusuydu. Ekonomik alanda Türkiye belini doğrultamıyordu.

Tüm bu gelişmeler karşısında; 27 Aralık 1979 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanlarının imzasını taşıyan muhtıra dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verildi. Bu muhtıra, 12 Eylül Darbesinin ilk adımıydı.

Muhtıradan sonra olaylar durmadığı gibi daha da artmış, eski bakanlardan Gün Sazak, eski Başbakan Nihat Erim ve DİSK Başkanı Kemal Türkler ardı ardına öldürülmüştür. Sağ ve sol örgütler arasında şiddet olayları hızla artmış ve çatışmalarda her gün 15 - 20 kişi öldürülüyordu.

Üniversitelerde huzur ve güven kalmamış, binlerce öğrenci güvenlik sorunu nedeniyle öğrenimlerini bırakmak zorunda kalmışlardı.

İşin garibi teröre katılan sağ ve sol görüşteki kişilerin elindeki silahların kendilerine aynı kaynaktan ulaştırılmış olması idi.

Ülkede anarşiye bulaşmadan fikir mücadelesi veren sadece Milli Görüş gençliği idi. Bunda da, Mehmet Zahid Kotku Hoca efendinin ve Erbakan Hoca’nın çok büyük payı vardı. Zira gençliğin anarşiden uzak durması yönünde sürekli telkinleri oluyordu.

Ülkenin yeni Cumhurbaşkanı Mart ayından Eylül ayına kadar Meclis’te yapılan 114 tur oylamaya rağmen seçilemiyordu. Ta ki 12 Eylül 1980 Cuma sabahına kadar…

12 Eylül Cuma gecesi darbe gerçekleşmiş ve TSK bütünüyle yönetime el koymuştur. O gece ABD’ den “Bizim Çocuklar Başardı” açıklamasının yapılması bu darbenin ABD ve NATO bağlantılı bir darbe olduğunun göstergesi olmuştur.

O dönemde bazı ülkelerin ABD kontrolünden çıkması, Türkiye’nin de ABD kontrolünden çıkacağı korkusu ile bu darbeyi gerçekleştiren ABD kendisi açısından işi sağlama almıştır.

Zaten dış güçlerin özellikle de ABD’nin desteği ve katkısı olmadan hiçbir şekilde bir darbenin yapılması mümkün değildir. TC döneminde yapılan bütün darbeler ve darbe girişimleri ABD’nin izni ve desteği ile yapılmıştır.

İşte böyle bir dönemde 1980’de 12 Eylül darbesini yaşadık. Asker yönetime el koymuş, ülke yöneticileri ve siyasi parti liderleri tutuklanmıştı.

Darbenin en büyük gerekçesi anarşi idi. Birkaç yıldır bir türlü durdurulamayan anarşi darbeyle birlikte bıçakla kesilir gibi aniden durmuştu.

Hâlbuki ülkede birkaç yıldır sıkıyönetim uygulaması vardı ve asker anarşi konusunda tam yetkili idi. Buna rağmen durmayan anarşi darbeyle birlikte bitivermişti.

Zira ülkedeki anarşi, derin devlet diye adlandırılan, Ecevit’in de Kontrgerilla diye ifade ettiği gizli oluşumlar eliyle yapılmış ve darbeye ortam hazırlamak için binlerce kişinin öldürülmesine göz yumulmuş hatta teşvik edilmiştir.  

DARBENİN BİLANÇOSU

O sabah tanklar sokaklara emir komuta zincirinde çıktı. Darbe bildirisini Kenan Evren bizzat kendisi okudu. Televizyonda ve radyoda Harbiye Marşı çalarken, sokaklarda, evlerde gözaltılar çoktan başlamıştı.

Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit Hamzakoy’a gönderilirken, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş Uzunada’da gözlem altına alındılar.

Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi.

98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü.
Gazeteler üzerinde büyük baskı ve sansür uygulandı, kapatıldı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Cezaevlerinde çoğu işkenceden olmak üzere toplam 299 kişi hayatını kaybetti. 14 kişi açlık grevinde öldü.

Kenan Evren yıllar sonra “Bir sağdan bir soldan astık” diyecekti. Bir sağdan bir soldan 50 kişi asıldı.

Evren'in “Asmayalım da, besleyelim mi?” şeklindeki açıklaması ve bugün dahi kendisinden tam kurtulamadığımız 1982 Darbe Anayasası, hukuksuz tutuklamalar, 34 kişinin işkence altında can verdiği Diyarbakır Zindanları, Mamak cezaevi, kitapların bile yasaklandığı büyük baskılar, ev baskınları, fikir suçlarından rekor cezalar, içinde merhum babacığımın da bulunduğu yazıları dolayısı ile yargılanan ve büyük cezalar alan gazeteciler, yazarlar…

12 Eylül Darbesi'nden sonra oluşturulan Danışma Meclisi tarafından hazırlanan yeni Anayasa için 18 Ekim 1982’deki halk oylaması ile 1982 Anayasası, yüzde 8.63 'hayır' (1.626.431 seçmen) oyuna karşılık, yüzde 91.37 'evet' (17.215.559 seçmen) oyuyla kabul edildi.

1982 Anayasası referandumu Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birleştirildi. Anayasanın kabulü ile birlikte, anayasanın geçici 1. maddesi gereğince, daha önce Devlet Başkanı unvanına sahip olan Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı da halk tarafından onaylanmış oldu.

Allah o günleri bir daha göstermesin.

Ülkemizin sürekli, milletin serbest seçimle ve kendi iradesi ile seçtiği yöneticiler tarafından yönetilmesi en büyük temennimizdir. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

(1876’dan Bugüne Siyasi Faaliyetler, Darbeler, Muhtıralar Kitabımdan…)